Deprem ve Çocuk Travmaları

Deprem ve Çocuk Travmaları

Depremden Çocuklarımızın Ruh Sağlığını Nasıl Koruyalım?

Depremi yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu normal yaşamlarına bir ölçüde dönebilir olsalar bile, bir kısmı yaşananları bir süre daha hatırlamaya devam edecek gibi. Hatırlananların büyük çoğunluğu yıkımlarla, kayıplarla ve afetten sonra depremi yaşamış insanlar açısından tamamen değişen hayatlarıyla ve oldukça acı verici anılarla ilgili olabilir. Bu ve benzeri travmatik olaylar karşısında, yetişkinler ve çocuklar duygusal, bilişsel ve davranışsal tepkiler verebilirler. Bu tepkiler deprem, sel, yangın, taciz, trafik kazası, ölüm gibi olaylar ve kayıplardan sonra kişilerde görülen normal ancak çok şiddetli olabilen tepkilerdir.

TRAVMATİK OLAY NEDİR?

Travmatik bir olay “herhangi bir kişi için, aşırı derecede yıpratıcı veya başa çıkılamayacak kadar zor olan, kişi için tehdit edici, varlığını zedeleyen, normal yaşantı haricindeki herhangi bir olay” olarak tanımlanır. Deprem travmatik olayın tipik bir örneğidir ve depremi yaşayan herkes bu olayın ne kadar korkutucu ve yaşamı tehdit edici olduğu konusunda hemfikirdir. Çocuklar açısından travmatik olayın ne olabileceğine bakıldığında, herhangi bir zamanda trafik kazası geçirmek veya herhangi bir kazaya tanık olmak, tacize uğramak, bir yakının ölümünü görmek, ciddi bir şekilde yaralanmak veya yaşamı tehdit eden başka bir olaya maruz kalmak çocuklar için travmatik olaylar olarak nitelendirilebilir.

TRAVMATİK OLAY VE KAYIPLARA VERİLEN TEPKİLER

Doğal afetler, insan eliyle yaşanan olaylar, kaza, ölüm gibi travmatik olayların ardından çocuklarda yaygın olarak görülen iki grup tepki vardır.

  1. Doğrudan doğruya travmaya maruz kalmaktan kaynaklanır ve çocukların kendilerini tehlikede hissetmeleri, oldukça dramatik olaylara tanık olmaları gibi yaşantılar içerir. Bu tip yaşantılar travma tepkileri dediğimiz tepkileri ortaya çıkarırlar. Tamamen normal kabul edilmekle birlikte, bu tepkiler bireyler için çok şiddetli ve korkutucu olabilirler. Yetişkinler gibi çocuklar da travma tepkileri gösterebilirler. Bu tepkiler travma sonrasında koşulların düzelmesine bağlı olarak zamanla azalır, ancak bazı kişiler uzun bir süre bu tepkileri vermeye devam edebilirler.
  2. Travma sırasında ve sonrasında oluşan anne baba, diğer aile üyeleri, arkadaş ve yakınların kaybedilmesiyle ve ev, ailenin malvarlığı gibi diğer kayıplarla bağlantılıdır. Kayıplarla sonuçlanan travmatik yaşantıdan sonra şiddetli üzüntü tepkileri hissetmek normaldir, bazı çocuklarda bu tepkiler epeyce uzun sürebilir ve hatta depresif tipte bazı tepkilere de yol açabilir.

Afetler sonrasında çok şiddetli travma tepkilerinin ortaya çıkması tamamen normal kabul edilmelidir.

TRAVMA SONRASI TEPKİLER

Travma sonrası yaşanabilecek stres tepkilerini üç ana başlıkta sıralayabiliriz.

  1. İstenmeden akla gelen düşünce ya da görüntüler
  • Kişinin hatırlamayı isteyip istememesinden bağımsızdır (travma sırasında olup bitenler)
  • Olayların en acı ve sıkıntı verici bölümleri.
  • Her şey yeniden oluyormuş gibi travmatik olayı yeniden yaşanır.
  • Yaşanan her şeyi ‘görüyor’ gibi olduklarını ifade edebilirler.
  • Bir kamera varmış ve filmi geriye sarmış gibi hissedebilirler.
  • Ses ve koku, hatta hareketleri hissettiklerini belirtebilirler (Örneğin, zemin sallanıyor gibi ‘hissederler’).

Yukarıda sözü edilen bu travma tepkileri çok korkutucu olabilirler, ancak travmatik olaylardan sonra bunları hissetmek tamamen normaldir.

 

  1. Kaçınma tepkileri

 

Kaçınma tepkisi kişinin yaşadığı travmatik olayla ilgili olan düşünceler, duygular, etkinlikler ve mekanlardan kaçınmasına işaret etmektedir. Kişi açısından olup bitenler o kadar acı vericidir ki; kişi kendisine travmayı hatırlatabilecek her şeyden uzak durarak adeta olup biteni tümüyle unutmaya çalışmaktadır. Travmatik olaylara maruz kalan pek çok kişide istenmeden akla gelen anılar ortaya çıkar. Bunlar çok acı verici olduğu için kişi bu anılardan ve bunların aklına gelmesine yol açan her şeyden kaçınmaya çalışır. Olayın yaşandığı yere gitmek istenmez, o olaya dair düşünceler akla geldiğinde düşünülmek istenmez ve bunun için yoğun çaba sarf edilir.

  1. Aşırı uyarılma tepkileri

Anılar (görüntüler, sesler, kokular), kaçınma tepkileri gibi travmatik bir olaydan sonra ortaya çıkan belirtilerin çok güçlü bir fizyolojik temeli vardır.

Travmatik olaylar insan bedeni ve zihni açısından korkunç bir şoktur ve aşırı bir fizyolojik uyarılmaya yol açabilir. Bu aşırı uyarılma hızlı kalp atışı, avuç içlerinin terlemesi, konsantrasyon sorunları ve uyku güçlükleri gibi belirtiler ortaya çıkarır.

Travma sonrasında olay anını hatırlatan herhangi bir uyarıcı ile karşılaşıldığında kişiler yeniden travmatik olay oluyormuş gibi hissebilir ya da belli bir yer onlara yaşadıkları travmayı hatırlatabilir ve beden otomatik olarak tekrar aşırı bir fizyolojik uyarılma durumuna geçer. Bu fizyolojik tepkiler, kas ağrıları, sırt ağrısı veya karın ağrısı gibi belirtilere de neden olabilirler.

Hatırlatıcılar

Travmaya ilişkin anıları tetikleyen ipuçlarıdır.

Örneğin,

  • deprem sırasında bulunulan binanın görüntüsü
  • yaşanmış bir trafik kazasını hatırlatan bir ses
  • Koku
  • tacizi hatırlatan herhangi bir düşünce veya duygu hatırlatıcı olabilir.

Hatırlatıcıların etkilerinin bilinmesi, hem çocuklar hem de yetişkinler açısından önem taşır ve onların travma tepkileriyle daha kolay başa çıkmalarına yardımcı olur.

Yukarıda sözü edilen tüm bu tepkiler büyük afetlere ve travmatik olaylara karşı verilen normal tepkilerdir.

– Afetlerden sonra çocuk ve yetişkinlerin büyük bir kısmının birkaç ay boyunca bu tip tepkiler sergilemesi normal kabul edilmelidir.

Eğer bu tepkiler daha uzun sürerse ve günlük yaşamda, uyku bozuklukları, aile ve okul yaşamında güçlükler gibi sorunlara yol açarsa profesyonel yardım alınması gerekir.

Kaygı tepkileri

Travma sonrası stres tepkisi temelde bir kaygı tepkisidir. Bu tepki sırasında bireyin bedeni ve zihni sanki bir tehlikeye maruz kalmış gibi tepki verir. Çocuklar travmatik bir olaydan sonra, aşağıda belirtilenler gibi, belirgin olmayan kaygılar geliştirebilirler:

  • Okul, sosyal yaşam ve gelecek gibi alanlarda ortaya çıkan sürekli bir kaygı hali
  • Avuçların terlemesi, titreme, mide sorunları, baş ağrıları, kas gerginliği gibi fiziksel uyarılmışlık belirtileri
  • Karanlıktan, belirli hayvanlardan ve başkalarının önünde konuşmadan aşırı korkma (Bu korkuların bir kısmı, 7-10 yaş arasındaki çocuklarda yaşa bağlı olarak ortaya çıkan normal gelişimsel korkulardır ve hiçbir müdahalede bulunulmasa bile kendiliklerinden ortadan kalkarlar. Travma sonrası kaygı tepkisi olarak nitelendirilmeleri için bu korkuların aşırı boyutlarda olması gerekir)
  • Sevilen birisinden ayrılma korkusu – özellikle küçük çocuklar ayrılık kaygısı belirtileri gösterebilirler.

Şiddetli üzüntü ve depresyon

Hepimiz zaman zaman kendimizi kederli ve üzgün hisseder, hatta bazen ağlarız. Kayıplardan sonra şiddetli üzüntü tepkileri vermek ve kaybedileni özlemek normaldir. Bunlar, kişiye rahatlama duygusu verir.

  • Travmatik yaşantı sonrasında normal kabul edilen bazı depresif tepkiler şunlardır:
  • Depresif ya da sinirli bir ruh hali.
  • Tüm etkinliklere duyulan ilginin azalması ve bunlardan haz alamama
  • Diyet yapılmadığı halde bariz şekilde kilo kaybı veya artışı
  • Kaybedilen kişiyi özleme.
  • Sevilen birinin kaybını ‘kabullenmeme’.
  • Uykusuzluk ya da aşırı uyuma.
  • Aşırı huzursuzluk.
  • Aşırı yavaşlık.
  • Enerji kaybı/azalması ve derin bir yorgunluk hissi.
  • Değersizlik duygusu.
  • Aşırı ya da duruma uymayan suçluluk duyguları.
  • Konsantre olmada ya da karar vermede zorluk.
  • Tekrarlayan ölüm düşünceleri.
  • Hayatın yaşamaya değmediğine dair tekrarlayan düşünceler.

TRAVMATİK OLAYDAN ETKİLENMEYİ BELİRLEYEN ETMENLER

 

Hem çocuklar hem de yetişkinler için travmatik bir olaydan etkilenmeyi belirleyen bazı etmenler vardır. Bu etmenlerin kişiden kişiye değişiyor olması nedeniyle bütün çocuklar ya da yetişkinler yaşanan travmatik olaydan farklı düzeyde etkilenirler.

  1. Aşırı durumlara tanık olma: Kişiler travmatik olayı bizzat yaşıyorlarsa ya da olayın meydana geldiği yere ne kadar yakınlarsa etkilenme düzeyleri o denli yüksek olmaktadır.
  2. Stres yaratan durumlara maruz kalma süresi: Kişiler travmatik olayalara ne kadar uzun süre maruz kalırlarsa o denli çok etkilenmektedirler.
  3. Yaşamın tehlikede olduğunu düşünme: Kişiler travmatik olay sırasında öleceklerini düşündüklerinde etkilenme fazla olmaktadır.
  4. Stresle başa çıkma gücü: Kişilerde travma öncesi varolan başa çıkma gücü etkilenme düzeyini azaltmaktadır.
  5. Sosyal desteğin doğası ve derecesi: Kişilerin travmatik olay sırasında ve sonrasında yeterli derecede sosyal desteğe sahip olması ve bu desteği alabilecek durumda olması travmatik olaydan etkilenme düzeyini azaltacaktır.
  6. Anne-babanın etkilenme düzeyi: Anne-babaları güçlü olumsuz tepkiler gösteren çocuklar travmatik olaylardan daha fazla etkileneceklerdir.

TRAVMATİK BİR OLAYDAN SONRA ÇOCUKLAR VE İLETİŞİM

 

Çocuklar genellikle acı veren yaşantılarıyla ilgili olarak kendilerini ifade edemeyebilir veya etmek istemeyebilirler. Ancak karşılarındaki kişinin kendileriyle ilgilendiğini ve onu dinleyip anlayabileceğini açık bir biçimde hissederlerse yaşantılarını paylaşmaya daha çok gönüllü olurlar.

Yetişkinler çoğunlukla, çocukları, başlarından geçen travmatik yaşantıları hakkında konuşmaya teşvik etmenin uygun olmadığını düşünmekte ve onları kendi hallerine bırakmaktadırlar. Yetişkinlerin bu varsayımı her zaman doğru olmayabilir hatta bazen bu durum, çocukların, yaşamış oldukları acı ve kayıplardan kendilerini koruma ihtiyaçlarına dayanıyor olabilir. Bazı yetişkinler de çocukların olan biteni anlama kapasitelerini yetersiz buluyor olabilirler.

ÇOCUKLAR NEDEN KONUŞMAK İSTEMEZLER?

 

Bazen de çocuklar yaşanan olaydan sonra konuşmak istemeyebilirler. Bunun nedenleri arasında:

  • Çocuklar kendileri ve özel yaşantıları hakkında konuşmaya pek alışık olmayabilirler.
  • Daha önce, bu gibi konularda kendilerini ifade etmek için hiç cesaretlendirilmemiş olabilirler.
  • Duygularını tanımlamakta zorlanıyor olabilirler.
  • Travmatik olaydan bahsetmek onlara acı veriyor olabilir.
  • Yetişkinlerden korkuyor veya onlara güvenmiyor olabilirler.
  • Yetişkinlerin kendilerini anlamayacaklarını düşünüyor olabilirler.
  • Yetişkinleri üzmek ya da endişelendirmek istemiyor olabilirler.

Çocuklar kendi yaşantılarını başkalarıyla paylaştıklarında, kendilerini daha iyi hissetmeye başlar ve olan bitene ilişkin farklı bir bakış açısı edinirler. Ayrıca başkalarının da kendilerininki gibi benzer tepkileri olduğunu öğrenmeleri onların kendi gelecekleriyle ilgili daha olumlu bir bakış açısı geliştirmelerine yardımcı olur.

TRAVMANIN AİLELER ÜZERİNDEKİ SOSYAL ETKİLERİ

Travmanın yaşandığı evlerde aile ilişkilerinde değişiklikler yaşanabilir ve travmanın etkileri aileye yansıyabilir.

  • Travmaya maruz kalmak aile yapısının ve rollerinin değişmesine neden olabilir.
  • Akraba, arkadaş ve komşuların desteğinden uzak kalmaya yol açabilir.
  • Aile üyeleri kendilerini birbirlerinden uzaklaşmış hissedebilir.
  • Aile kendisini toplumdaki diğer ailelerden uzaklaşmış hissedebilir.
  • Aile bireylerinde travmatik olay hakkında güçlük ve başkalarını üzmemek için konuşmaktan kaçınma görülebilir.
  • Aile içinde tartışmalar ve aile bireyleri arasında çatışmalar ortaya çıkabilir.
  • Çocukların güven gereksinimleri artabilir, daha çok ilgi görmek isteyebilirler.
  • Ailenin birlikte olması ve hoş vakit geçirmesi için koşullar uygun olmayabilir. Aile bireyleri arasında kayıplarla ilgili yas tutma tutum ve tarzlarındaki farklılıklar ve bunlara bağlı çatışmalar ortaya çıkabilir.
  • Maddi ve manevi kaynakların azalması sorun olabilir.

TRAVMATİK OLAYLARLA BAŞETME: AİLELERE ÖNERİLER

 

(1) Stres yaratan durumu kabul etme

Stresle başarılı bir şekilde başa bilmek için ilk önce olayı kabul etmek gerekir. Kabul edilmeyen durumlarla başa çıkmak mümkün olmayacaktır. Sorunlarla başa çıkmak için onları göz ardı etmektense aktif bir şekilde çözüm yolu bulmaya çalışmak daha etkili olacaktır.

(2) Sorunları hep birlikte uğraşarak çözme

Yaşanan olay bireysel bir konu olsa bile aile olarak birlikte çözülmesi ve kişinin tek başına çözüm yolu bulmaya çalışmaması gerekir. Aile üyelerinin hepsinin aktif bir rol aldığı durumlarda herkes kendini daha verimli hisseder ve biz biliyoruz ki yardım etmek travma sonrasında insanlara en iyi gelen şeylerden biridir.

(3) Yaşamla ilgili yeni ve olumlu bir bakış açısı geliştirme

Aile üyeleri sonraki travmatik yaşantılara karşı daha iyimser bir bakış açısı geliştirmek için birbirine yardımcı olabilir. Travmatize olan kişiler olayla (örneğin trafik kazası ile) ilgili olarak suçluluk duyabilir ancak kişilerin o anda aldıkları kararlar en iyisi olmasa bile o anda alınabilecek en iyi karar olabilir. Birbirlerine destek olmak, çocukların kendilerini suçlamasını engellemek ruhsal sağlığımız açısından daha yararlı olacaktır.

(4) Aile içinde birlik ve şefkat olması

Travmatik bir olaydan sonra ortaya çıkan tüm zorluklara rağmen, eğer aile üyeleri birbirlerini destekler ve teşvik ederlerse stres yaratıcı olayların üstesinden daha kolay gelebilirler. Stresle daha iyi başa çıkan ailelerin birbirlerine sevgi ve şefkatle davrandıkları bilinmektedir. Bazı aileler sevgilerini sözle, bazıları birbirlerine sarılarak, öperek, bazıları ise birbirlerine yardımcı olarak ve diğerlerini memnun edecek işler yaparak gösterebilirler. Genelde birbirlerine sevgi ve destek verebilen aileler, “bana dokunma, yaklaşma, beni yalnız bırak” gibi mesajlar veren ailelere kıyasla, stresle daha kolay başa çıkabilmektedirler. Bazen anne-babalar çocuklarının iyiliğini düşünerek travmatik bir olaydan sonra çocuklarını bir akraba veya tanıdığın yanına başka bir yere göndermek isteyebilirler. Önemli olan aile bireylerinin mümkün olduğunca birlikte kalması, özellikle küçük çocukların aileyle kalmasıdır.

(5) Aile içinde açık ve etkili iletişim

Stresle olumlu bir şekilde başa çıkabilen aileler genellikle birbirleriyle açık ve etkili bir şekilde iletişim kurabilen ailelerdir. Bu, zor duyguları aile üyeleriyle paylaşabilmeyi ve gerektiğinde onlardan yardım ya da destek isteyebilmeyi de içermektedir. Açık iletişim aynı zamanda aile üyelerinin birbirini dinlemesini ve birbirlerini anladıklarını göstermelerini de gerektirir.

(6) Ailede içi rol ve beklentilerde esneklik olması

Katı kuralları olan aileler, travma sonrasında eskiden uyguladıkları kuralları mevcut şartlarda uygulayamayacakları için, travmatik olayın yarattığı strese karşı özellikle korunmasız kalabilirler. Buna karşın, yardım aramaya, yeni şeyler denemeye, rollerini ve alışkanlıklarını geçici olarak da olsa bir kenara bırakabilmeye, önceliklerini değiştirmeye ve daha düşük beklentiler oluşturmaya gönüllü olan aileler zorluklar ve güçlüklerin üstesinden daha kolay gelebilirler. Travmatik olayla olumlu bir şekilde başetmek için geçmişte yaşananlardan dersler çıkarmak, bunları paylaşmak, ailede herhangi bir krizin ortaya çıkmasını engelleyecek planlar yapmak ve açık iletişim kurmak gerekir. Aile içi rol ve beklentiler açısından esnek olan aileler, hem aile içinde hem dışında ulaşabilecekleri tüm olanakları en iyi biçimde kullanabilen ailelerdir.

(7) Aile ortamının güven verici olması

Geçirilen yaşantılar ne kadar örseleyici olursa olsun, aile üyeleri birbirlerine ya da kendilerine zarar verici davranışlarda bulunmamalıdır. Aile içinde hiçbir biçimde şiddet ya da saldırganlığa izin verilmemelidir. Aile üyeleri aynı zamanda madde, ilaç ya da alkol kullanımından kaçınmalıdırlar. Sağlıklı bir ailede, sıcak ve kabul edici ana-baba-çocuk ilişkilerinin yanı sıra, aile içindeki yetişkinler arasında da sağlıklı ilişkiler olması gerekmektedir. Anne-babalar ailede olan geçmişteki tatsızlıkları önleyemediklerini, bunları silip atmalarının da mümkün olmadığını, ancak bundan sonra çocuklarını güven içinde tutmaya çalıştıklarını çocuklarına açıkça ve mümkün olduğunca somut bir şekilde anlatmalıdırlar. Özellikle travmatik bir olay sırasında çocuklar, gelişim özelliklerine daha uygun olduğu için, kendilerine yapılan bu somut açıklamalardan yarar görürler. Anne-babaların bu davranışları aile üyelerinin birbirlerine karşı hoşgörülü olmasını, zorluklarla başa çıkmada birbirlerine yardımcı olmalarını kolaylaştıracaktır. Böylece aile bireyleri geçirmiş oldukları olumsuz yaşantısıyı ilerde hatırlayacakları, dersler çıkaracakları ve zorlukların üstesinden gelebildiklerini gördükleri önemli bir yaşantı olarak görebilirler. Anne-babalar açısından çocuklarının sorunlarını dinlemek, olan bitenleri inkar etmeden ve çocuğun kaldırabileceğinden daha fazla ayrıntı vermeden onlara bilgi vermek özellikle önem taşır.

Lütfen Unutmayın!

En sevgi dolu ailelerde bile aile üyeleri travmatik yaşantılar yüzünden zaman zaman kendilerini tükenmiş ya da duygusal olarak bitmiş hissedebilirler ve birbirlerini desteklemede yetersiz kalabilirler. Böyle zamanlarda sabırlı olmak ve olumlu yaşantıları vurgulamak iyi olabilir. Bazen aileler kısa vadede işe yarayan ama uzun vadede olumsuz sonuçları olan ve daha fazla soruna yol açabilen çözümler (örneğin alkol alma, ilaç kullanma gibi) üretebilirler. Bazı aileler travmatize olmuş aile bireylerine ihtiyaçları olan desteği sağlayacak iç ve dış kaynaklardan yoksun olabilirler Bu gibi durumlarda bir psikolog veya psikiyatristin desteği gerekebilir. Toplumda yardımcı olabilecek kişi ve kuruluşlara ulaşmakta gecikmemelidir.

ANNE – BABALAR KENDİLERİNE YARDIMCI OLMAK İÇİN NELER YAPABİLİRLER?

 

Anne ve babaların çocuklarıyla yeterince ilgilenebilmeleri için önce kendi duygusal ihtiyaçlarını göz önüne almaları ve güçlenmeleri gerekir. Aşağıda anne-babaların izleyebilecekleri bazı yöntemler önerilmektedir.

  • Yaşanan travmatik olayı düşünmeye ara vermek
  • Varsa yaşanan belirsizliği/karmaşayı kabullenmek
  • Yeniden yapılandırma ve düzeltme etkinliklerine katılmak
  • Başkalarına yardım etmek
  • Gelecek hakkında düşünüp, plan yapmak
  • Aktif olmak, aile ve arkadaşlarla yapılacak şeyleri planlamak
  • Rahatlama yöntemleri bulmak ve uygulamak
  • Sosyal destek almak, arkadaşlarla görüşmek
  • Espri ve şaka yapmak, eğlenmek

TRAVMATİK OLAYLARA KARŞI DAHA DAYANIKLI ÇOCUKLAR YETİŞTİRMEK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

 

  1. Çocuğa ait olma, sevilme ve güven duygusunu aşılayın:

Yetişkinlerin yapabileceklerinin en başında, küçük yaştan başlayarak çocukta ait olma duygusunu geliştirmek ve ona kendisini koşulsuz seven, onun ihtiyaçlarını karşılamaya hazır, her zaman güvenebileceği bir ailesi ve çevresi olduğu duygusunu aşılamak gelmektedir.

  1. Kendine güven ve öz kontrol duygusunu geliştirin:
  • Çocuğun kendine güven duygusunun gelişebilmesi yetişkinlerin ona gösterdikleri güvene bağlıdır. Çocuğun kendi işini yapabilme çabalarını küçük yaştan itibaren destekleyin ve ödüllendirin.
  • Kendi kararlarını verebilmesi için ona fırsat tanıyın. Onun yerine karar vermeyin.
  • Gerek ailede gerekse sınıf içinde verilen kararlara onları da dahil edin ve fikirlerini sorun. Bu onların kendilerini önemli hissetmelerini sağlayacaktır.
  • Onları başka çocuklarla kıyaslamayın. Unutmayın, her çocuk kendine özgü özellikleri olan bir bireydir.
  1. Tutarlı disiplin uygulayın:
  • Kendine güvenli çocuk yetiştirmede belli ölçüde disiplin ve çocuğun yaşına uygun, gerçekçi ve kabul edilebilir sınırlar koymanın gerekliliği bugün artık tartışmasız kabul edilmektedir.
  • Disiplin uygularken yetişkinler kendi aralarında tutarlı davranmalıdır.
  • Bu tutarlılık hem ailede ana-baba arasında, hem de okul-aile arasında bulunmalıdır.
  1. Problem çözme ve sosyal becerilerini geliştirin:

Örneğin, iki kardeş kavga ediyorlarsa, önce birbirlerinin duygularını dinleyip anlamaları için onları teşvik edin. Daha sonra aralarındaki problemi çözmek için neler yapabileceklerini düşünmelerini söyleyin ve problemi çözmek için buldukları olumlu yolları destekleyin.

 

Uyarı : Travmatik bir olaya karşı dayanıklı olma konusunda bir takım kültürel farklılıklar olabilir ve yukarıda sayılan özelliklerin bazıları Türk kültürü açısından pek istendik davranışlar da olmayabilir. Örneğin, bağımsızlık bizim kültürümüzde pek de teşvik edilen bir özellik değildir. Bu durumda bağımsızlığı, içinde yaşanılan kültürün hatta alt kültürlerin özelliklerine ve ailelerin kendi değerlerine uygun biçimde yeniden tanımlamak gerekecektir. Bunun yanı sıra bağımsızlığın, kendi kararlarını verebilmek olduğunu, bunun aileden tamamen kopma anlamına gelmeyeceğini çocuklara öğretmek ve bağımsızlığı, içinde yaşadığımız kültür özelliklerine uygun bir biçimde yeniden tanımlamak çocukların kendi kültürlerine yabancılaşmaksızın daha özerk bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunacaktır.

Add Your Comment